1 Eylül 2008 Pazartesi

MASUMİYET MÜZESİ'NE BİR İLK BAKIŞ

Bu hafta içerisinde çok önemli bir projem olmasına rağmen, haftasonunun büyük bir kısmını bu projeye ayırmayı planlarken Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi çıkınca elimde ne var yok bir kenara bırakıp, bu kitaba başlıyorum. İlk elli sayfada dizlerimi döve döve okuyorum kitabı. Aşkın en bencil kısımların anlatıldığı ilk elli sayfada biraz da burun kıvırıyorum aslında .

Sayın Pamuk farklı bir cümle yapısı kullanıyor bu eserinde. Cümleleri açık ve kısa. Bu da yazın diline farklı bir hava katıyor. Ancak kitap boyunca anlatı 1. tekilin hikaye etmesi şeklinde devam ettiği için zaman zaman diğer kahramanların kitap içerisinde kaybolduğu izlemine kapılıyorum.

Diğer tarafıyla da betimlemeler, tasvirler kitabı ister istemez klasik bir anlatı boyutuna taşıyor. O kuvvetli aşk öyle bir işleniyor ki kitapta aslında insan “yok canım“ demiyor da, “Bu kadar çok anlatılmasa bu roman daha lezzetli olur muydu?” diye geçiriyor içerisinden.

Yalnız romanın birkaç yerinde, hani başka okurlar da aynı tepkiyi vermiş midir bilmiyorum. Gözlerimden yaş gelene kadar gülüyorum. Romanın kahramanlarından hastalıklı aşık “Kemal Bey” artık sevgilisi Füsun’dan umudu kesip de orada burada otellerde kalmaya başlayınca çevresnin verdiği tepkilere katıla katıla gülüyorum. Kemal Bey’in artık bir tarikata üye olduğu, aklını yediği şeklindeki yorumlar güldürüyor beni. Bu tarafıyla da sanki bir komedi filmi izlermiş gibi okuyorum romanı.

Eğleniyorum kitabı okurken.

Serap YENİLMEZ
31.08.2008

Hiç yorum yok: