24 Ekim 2007 Çarşamba

"VE SUSTU ŞEHİR" TANITIM YAZISI

Serap Yenilmez umuda dokunuyor; umudun umutsuzluğa dönüştürülüşüne, çarçur edilişine, avuçlardan kayıp gidişine bakıyor, baktırıyor. Yalnızlığı, korkuyu, aşkı, dostluğu görüyor, gösteriyor. Onunla beraber giriyorsunuz bir cezaevine, onunla beraber gömüyorsunuz bir ölüyü mezarına, onunla beraber izliyorsunuz bir kenti tepeden sevgilinizle. Üstelik bazen size Camus eşlik ediyor, bazen de Marquez. Ne derse desin, anlıyorsunuz ki; temelde yazarın derdi; “büyük şehirlerdeki vebalı yaşamlar.” O, vebalıları arıyor.

Fonda Vivaldi var. Sahnede kentin vebalı yaşamları. Bir de yazarın umutsuzluğu, yalnızlığı, korkusu ve intikamı. O güçlü “dil”iyse, en büyük silahı…

Not: (kitabın tanıtım yazısından)

" VE SUSTU ŞEHİR " 27 EKİM'DE




14 Ekim 2007 Pazar

YERE DÜŞEN DUALAR - SEMA KAYGUSUZ

Sema Kaygusuz müthiş bir yazın diline sahip. Öykülerinde sözcükleri o kadar hareketli ve yeniliğe açık ki, okurken kendimi bir atlının peşinden koşar gibi hissederim.

Yazarın romanını okumaya başladığım an; farklı, romanının kendine has oturaklı dili’yle karşı karşıya kaldım. Ağır ağır, sindire sindire okudum her sözcüğünü. Anlatısının içerisinde şimdiye kadar başkasında kolay kolay duymadığım sözcüklerle karşılaştım. Şehirdeki günlük yaşantımızda işitme imkanı bulamadığımız bu sözcükleri en ufak bir iğretilik hissi yaratmadan kullanmış olması yazarın derin bir halk kültürüne sahip olduğunun göstergesi. ‘Fırdolayı, sitteisevir, abraş, ufunet, dağdağalı, vb…’

Yaşanmışlık, o yaşanmışlığa hakimiyet var yazdıklarında. Bir yazarın ilk romanı olması açısından ‘Yere Düşen Dualar’ çok başarılı. Romanın iki bölümü “üzüm” ve “altın” birbirinden ayrı anlatılar gibi dursa da, dikkatli okur bölümler arasındaki ilişkiyi mutlaka yakalayacaktır.

Çingene kökenli insanların yaşadığı adada başlayan anlatı şarap yapan kadının Lodos Kitaplığı’nı kurması ve Latife Keşal’in kahve falı üzerine kurmuş olduğu kehanetleri ile birlikte ikinci bölümde ‘Çingene mitolojisine ait hikayelerin anlatısına dönüşüyor.

Lodos Kitaplığı’nın sahibi kehanetle birlikte kendi soyunun geçmişine doğru bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuklar kişinin yaşanmışlıklarıyla birlikte kapalı gözlerinin adım adım açılışını sunuyor okurun bilgisine. Nesilden nesile aktarılarak gelen kültürel mirasın çingene mitolojisindeki varoluşundan bahsediliyor.

Anlatı boyut değiştirdikçe anlatıcılar da boyut değiştiriyor eserin içerisinde. Üzüm bölümünde ağırlığı 1.tekil’in ağzından devam eden anlatı, ikinci bölümde katmanlara ayrılıyor. Ben, sen, o oluyor yerine göre. En çok da hikaye anlatıcısıyla karşı karşıya kalıyoruz. Miş’li geçmiş zamanın eşliğinde yazarın eseri “mit” leşiyor adeta.

Kitabın ikinci bölümünü tamamladıktan sonra birinci bölüme dönüp aldığım notları, altını çizdiğim yerleri tekrar okumak durumunda kaldım. Eserin iki bölümü arasındaki bağlantıyı netleştirebilmek için bunu yapmalıydım.

Ey okur! Bu ki-tabı okumaya niyetleniyorsan zamana ihtiyacın var. Dikkatli ol. Eğer apartman dairesinde hayattan uzak yetişdiysen belleğinde bulanık kalan noktalar olacaktır. Eğer benim kadar şanslıysan kütüphanendeki tüm Türk Dili sözlüklerini karşına açacaksın. Hepsinde ayrı şeyler arayacaksın. Bulamayacakların olacak, üzülme. Romanı gerçek bir bütünlük içerisinde okumuş isen o birkaç kelimeyi Kaygusuz’un kendi yaratmış olduğu sözlük içerisinde bulacaksın.
Serap YENİLMEZ
14.10.2007

3 Ekim 2007 Çarşamba

DUALAR KALICIDIR - TUNA KİREMİTÇİ

Eser Avrupa’nın adı verilmeyen bir şehrinde geçiyor. Dolaylı anlatımlardan söz konusu Şehrin Berlin olduğu kanısına varmak mümkün olabiliyor. Kitap 1940’lı yıllarda İstanbul’da bulunmuş olan Yahudi kökenli Bayan Rosella ve Almanya’da eğitimine devam eden Türk kızı Pelin arasındaki diyaloglardan oluşuyor. Hitler döneminin yeni kuşağa aktarılışıdır anlatılanlar.

Dilin kullanımındaki farklılıklar kahramanlar arasında anlaşılmama sorunu yaratıyorsa da yazar ‘Dil’i bu eser için özne konumuna getirmek için çabalıyor. Sayın Kiremitçi bu eser içerisinde dilini buluyor bana göre.

Diyaloglardan oluşan anlatılar genellikle eserlere canlılık katar. Olaylar o anda; okurun gözünün önünde gerçekleşir. Dualar Kalıcıdır için durum biraz farklı. Diyaloglar birine mektup yazılmış hissi uyandırıyor okurunda. Eser boyunca diyaloglara bağlı kalmaya çalışmış olmak eseri kısıtlamış olabilir. Eseri çok daha geniş boyutlara sürükleyebilecekken yazar; kendisine engel oluşturmuş aslında. Ara ara montajlarla destek verilmeye sağlansa da romanda diyalogların varlığı hakimiyetini koruyor.

1930’larda yirmili yaşlarını süren Bayan Rosella 1999’ddan bahsederken birkaç yıl öncesini anlatıyor izlenimi bırakıyor bende. Eseri zamanı açısından ele alınca 2000’li yıllar çıkıyor karşımıza. Bayan Rosella yaklaşık 90’lı yaşlarında. Kahraman, yaşı, eser boyunca devam eden diyalogları, altmış yıl öncesinde kalmış bir İstanbul ve Türk Dil’i…

Serap YENİLMEZ
03.10.2007

1 Ekim 2007 Pazartesi

ESİR SÖZLER KUYUSU - SEMA KAYGUSUZ

Sema Kaygusuz bu kitabında ilk eserlerini toplamış. Sevecen, samimi bir duruş… Yetmiş sonrası kuşağın ürkütücü yabanlığı var öykülerinde… Kelimelerin arasında ürperdim. Kalkıp evin için dolandım, birkaç öyküsünü daha önce okuduğum bu kitabı baştan sona doğru okumaya devam ettim.

Esir Sözler Kuyusu soluksuz bir kitap. Nefes almadan nefes almaya geçen sürede tüketiyor insanı. Sözcükler Kaygusuz’un hüzünlü yollarını çiziyor her hecesiyle. Müthiş bir dil, çocuksu öyküler… Kaygusuz’un çocuk dilinin ustalığı… Tebrikler. ‘Okunmalı’ diyebildiğim güzel sözler yazdığın için…

Serap YENİLMEZ
01.10.2007